Bölüm 5 Gerçek Hıristiyanlık
Charles Henry Mackintosh


Okuyucu, Tanrı’nın lütfuyla şimdiye kadar yazılanları içselleştirmeye başardıysa, vicdanının her türlü tedirginliğine ve yüreğinin her türlü huzursuzluğuna karşı mükemmel bir çözüm bulmuştur. Eğer Mesih’in işi saf bir iman aracılığıyla kabul edilirse, mübarek gereklilik olarak vicdanın tedirginliğini karşılar. Eğer Mesih’in Kişiliği sağlam bir gözle bakılırsa, yüreğin her türlü huzursuzluğunu karşılar. Bu nedenle, biz vicdanın huzurundan zevk almıyorsak, bunun nedeni sadece Mesih'in bitmiş işi üzerinde dayanmadığımızdan olabilir. Ve yüreğimiz rahat değilse, sadece Mesih’le memnun olmadığımızı kanıtlar. Ve ne yazık ki, şimdiye kadar Tanrı’nın sevgili halkı arasında pek azı bu iki önemli şeyi biliyorlar. Gerçek bir vicdanın huruzunun ve yüreğin rahatlığının zevkinde yaşayan birini bulmak ne kadar zordur! Genelde Hıristiyanlıkta bulunan kişiler, Eski Antlaşma’nın kutsalarından bir zerre kadar avantajları yoktur. Çünkü gerçekleşmiş mübarek kurtuluşu bilmiyorlar. Temizlenmiş vicdanın sevincini yaşamıyorlar. Yürekleri serpmeyle kötü vicdandan arınmış, bedenleri temiz suyla yıkanmış olarak, imanın verdiği tam güvenceyle, yürekten bir içtenlikle Tanrı’ya yaklaşamıyorlar (İbr.10:22). Onları ‘Abba Baba’ söyletmek isteyen Kutsal Ruh’la alakalı gerçeği bilmiyorlar (Gal.4:4). Onlar kendi tecrübelerine göre Yasa’nın altındalar. Onlar asla lütuf saltanatı altında olamanın derin bereketine girmemişler. Yaşamları var. Bundan şüphemiz yok. Tanrısal şeyleri seviyorlar. Onların zevkleri, alışkanlıkları, özlemleri, yaşadıkları, çatışmaları, endişeleri, kuşkuları ve korkuları, hepsi Tanrısal yaşamın varlığını kanıtlar.
Onlar bir bakımdan dünyadan ayrılar, fakat ayrılıkları pozitif değil ama negatif. Çünkü dünyayının tamamen boş olduğunu ve yüreklerini tatmin edemeyeciğini görüyorlar, ama bunun karşısında pozitif birşey yok. Rab İsa’yı yüreklerini tamamen tatmin edebilecek Kişi olarak tanımıyorlar. Dünyadaki olan şeylere karşı zevklerini yitirmişler, ama zevklerini Tanrı’nın sağında oturan Tanrı’nın Oğlu’nda bulmuyorlar. Dünyadaki şeyler onları tatmin etmiyor, ama gerçek göksel pozisyonlarıdan, amaçlarından ve umutlarından zevk alamıyorlar. Bu nedenle tamamen anormal bir durumdalar. Hiç bir kesinlikleri, esenlikleri ve ruhsal amaçları yok. Sevinçli değiller. Nasıl davranmaları gerektiğini bilmiyorlar. İkisinden biri değiller. Değerli okuyucu, sizin durumunuzda öyle mi? Umarız ki öyle değil. Sizin durumunuz Tanrı’nın sonsuz lütfuyla öyle olmamasını umut ederiz. Siz, Tanrı tarafından size verilenleri bilenlerden, ölümden yaşama geçenlerden, sonsuz yaşama sahip olanlardan, Ruh’un değerli tanığından hoşlananlar, bedenlerinde konuk kuran Ruh’la yükseltilmiş ve yüceltilmiş bir Baş’la birleştirilmiş ilişkilerini gerçekleştirenlerden, mübarek Kişi’nin tamamladığı işi ve Kişiliğini kurtuluşlarının ve barışlarının tanrısal ve ebedi temeli olarak görenlerden, ciddiyetle Rab İsa’nın mübarek gelişini, O’nun olduğu yere onları almak ve oradan hiç ayrılmamak için, bekleyenler kişiler olduklarınızı umut ediyoruz. Bu
Hıristiyanlıktır. Bundan başka hiçbir şey bu ismi hak etmiyor. Ama bu bugünkü sahte dindarlıkla çelişki ve çarpıcı bir kontrast içindedir. Bu sahte dindarlık ne tam olarak Yahudiliktir, ne de Hıristiyanlıktır, ama ikisinin berbat bir karışımıdır. Her ikisinden de birşeyler alıp, tövbe etmeyen insanların kolayca kabul edip ve yapabilecekleri kurallarla bedenlerinin şehvetlerini her şeyi yapmaya ve dünyanın boş zevklerinin tadını çıkartmalarına izin veriliyor.
Mesih’in ve ruhların ezeli düşmanı, yarısı Yahudilik, yarısı Hıristiyanlık olan, berbat bir dini sistem üretmekte başarılı oldu ve bunula beraber dünyayı, benliğin tutkularını ve sadece bir kaç ayeti ustaca birleştirerek Kutsal Yazıları’ın ahlakı gücünü bozmaya ve doğruca yorumlanmasını engellemeyi amaçladı. Bu sistemin ağlarında ruhlar umutsuzca karışmışlar. Tövbe etmeyen insanlar çok iyi Hıristiyan olduklarını ve cennette gideceklerini düşünerek aldatılıyorlar. Öte yandan Tanrı’nın sevgili halkı uygun olan pozisyonlarından ve ayrıcalıklarından mahrum bırakılıyorlar. Onlar, etrafını saran ve neredeyse boğazlayan karanlık ve iç karatıcı dinsel ortamın etkisi altına sürükleniyorlar. Tanrı’nın halkı ile dünyaya ait olan insanlarla bir ortak dinsel sistem ve teolojik inançla karışması insan diliyle açıklanamayacak bir berbat sonuçu olduğunu düşünüyoruz. İnananların üzerinde olan etkisi, Yeni Antlaşma’nın sayfalarındaki Hıristiyanlığın ahlaki güzelliklerine karşı körletmektir. Bunu böyle bir ölçüde yapmaktalar ki, eğer biri bu yücelikleri göstermek isterse, onu aşeri ateşli hayalci veya tehlikeli bölücü bir kişi olarak görürler. İnanmayanların üzerindeki olan etkisi, onların gerçek durumularıyla, karakteriyle ve kaderiyle aldatmaktır. İnanalar ve inanmayanlar aynı formülleri tekrarlıyorlar, aynı öğretiyi onaylıyorlar, aynı duaları söylüyorlar, aynı topluluğa üyeler, aynı dinsel törenlere katılıyorlar, kısacası, kilise, teoloji ve inanç olarak birler. Belki tüm yazılanlara cevap olarak biri Rab’bin Matta 13’teki harika söylemiyle buğdayın delicelerle birlikte büyüceğinden bahsettiğini söyler. Evet, ama nerede? Kilisede mi? Hayır, tarlada (Matta13:27). Ve O bize tarla dünya olduğunu açıklar (Matta13:38). Bunları karıştırmak tüm Hıristiyan pozisyonu yalanlamaktır ve kilisede tanrısal disiplini ortadan kaldırmaktır. Bunu yapmak, Matta 13’teki Rab’bin öğretisini, 1.Korintliler 5’teki Kutsal Ruh’un öğretesine karşı yerleştirmektir. Herneyse, şu anda bu konuda devam etmeyelim. Böyle bir kısa yazıda açıklanması için bu konu çok önemli ve geniştir. Belki ilerde başka bir fırsat olduğunuda bu konuya daha derin girebiliriz. Bu konu Hıristiyan okuyucunun ciddice düşünmesini gerektiğini inanıyoruz. Bu konu, İsa’nın yüceliğine, O’nun halkının gerçek çıkarlarına, Müjde’nin gelişmesine, Hıristiyan tanıklığın ve hizmetin doğruluğuna ne kader büyük önem taşıdığını anlamak mümkün değil. Ama şu an kitabımızın son bölümüyle devam etmemiz gerekiyor.
« Previous chapter | Next chapter » |